-
Ortaokul
-
8.Sınıf
-
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
-
Kader İnancı
-
8.1.4 Bir Peygamber Tanıyorum Hz. Musa (a.s.) Konu Özet
8.1.4. Bir Peygamber Tanıyorum Hz. Musa (a.s)
• Hz. Musa (a.s.) İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden olup Peygamberler içinde üstünlükleri olan ve kendilerine “ulü’l-azm” denilen altı peygamberin üçüncüsüdür. Allahü teâlâ ile konuştuğu için “Kelîmullah” denilmiştir. Benî İsrail’e gelmiştir. Yakub aleyhisselamın soyundandır. Harun aleyhisselamın kardeşidir. Babasının ismi İmrân’dır. Annesinin ismi Nüceyb veya Nâciye veya Yuhâbil’dir.
• Hazret-i Yusuf’tan sonra İsrailoğulları Mısır’da iyice artıp
çoğaldı. Bunlar hazret-i Yakub ve hazret-i Yusuf’un bildirdikleri dîne
inanıyorlar ve emirlerini yerine getiriyorlardı. Mısır’ın eski yerlisi Kıbtî
kavmiyse yıldızlara ve putlara taparlardı. Bunlar İsrailoğullarına hakâret
gözüyle bakar, başlarında bulunan firavunlar onları esir gibi ağır işlerde
kullanırlardı. Onların çoğalmasından endişe ederlerdi. Benî İsrail, Kıbtî
kavminin kötü muâmelelerinden ve firavunların ağır tekliflerinden bezmiş,
usanmışlardı. Bu bakımdan dedelerinin eski yurtları olan Ken’ân diyârına
(İsrail-Filistin-Lübnan) gitmek isterlerdi. Fakat firavunlar onların Mısır’dan
çıkmasına izin vermeyip eziyetlerini artırırlardı.
• Mısır’ın idâresini elinde bulunduran ve firavun denilen krallar, kendilerine
mezar olarak dağ gibi piramitler yaptırıyorlar ve bu piramitlerin yapımında
binlerce insanı zorla çalıştırıyorlardı. Allahü teâlâyı inkâr edip ilâhlık
dâvâsında bulunuyorlardı. Bu zamanda falcılık, sihirbâzlık meslek hâline
getirilmiş ve ülkenin her tarafında kâhinler, sihirbâzlar türemişti. Bu sırada
Mısır halkının başında bulunan Firavun bir gece rüyâsında Kudüs tarafından
çıkan bir ateşin Mısır’ın yerli halkı Kıbtîleri yaktığını, İsrailoğullarına ise
hiç zarar vermediğini gördü. Bu rüyâyı yorumlayan kâhinler
"İsrailoğullarından bir erkek çocuk dünyâya gelecek, senin saltanatını
yıkacak ve sen helâk olacaksın." dediler. Bunun üzerine Firavun on iki
kabîle hâlinde olan ve her bir kabîlenin başında bir idârecisi bulunan İsrailoğullarının
birleşmesinden de iyice endişelendi. İsrailoğullarından doğacak erkek
çocukların öldürülmeleri için kânun çıkardı. Bu hâdise karşısında
İsrailoğullarının sıkıntıları iyice arttı. Firavun’un emrine karşı gelenler
topluca öldürülmeye başlandı. Bu sırada doğan Musa aleyhisselamın annesi onun
da öldürülmesinden korkmuş ve çok endişelenmişti. Kur’an-ı Kerîm’de onun
kalbine meâlen şöyle ilhâm edildiği bildirilmektedir:
“Musa’nın annesine şöyle ilhâm ettik: Bu çocuğu (Musa’yı) emzir; sonra öldürülmesinden korktuğun zaman onu suya (Nil Nehrine) bırakıver, boğulmasından korkma, ayrılmasından kederlenme. Çünkü biz, muhakkak onu sana geri vereceğiz ve kendisini peygamberlerden yapacağız.” (Kasas sûresi: 7)
• Musa aleyhisselamın annesi onu bir sandığın içine koyup Nil Nehrine bıraktı. Nehir üzerinde akıp giderken akıntı onu Firavun’un sarayına doğru sürükledi. Firavun’un hanımı Âsiye sandığı görerek yakalayıp saraya götürdü. Sandığı açıp içinde nûr topu gibi bir çocuk görünce onu candan sevip; "Aman bunu öldürmeyiniz. Belki büyür de işimize yarar, yâhut onu oğul ediniriz..." dedi. Onu emzirmek için pek çok süt analar getirtti. Musa aleyhisselam hiç birinin memesini almadı. Musa aleyhisselamın annesi, çocuğunun Firavun’un sarayına alındığını ve süt annesi arandığını öğrendi. Süt annesi olabileceğini söylemesi için kızını yâni hazret-i Musa’nın kardeşini gönderdi. Kardeşi saraya gidip; “Size bu çocuğu emzirecek, onu güzel yetiştirecek bir hanımı haber vereyim mi?” dedi. Bunun üzerine Musa aleyhisselamın annesini getirttiler. Musa aleyhisselam onun memesini aldı ve bunun üzerine Firavun’un hanımı Âsiye onu süt anneliğine kabûl etti. Böylece kimsenin haberi olmaksızın kendi oğlunu Firavun’un sarayında emzirip büyüttü.
•
Musa aleyhisselam Firavun’un sarayında büyüdükten sonra sarayı terkedip
akrabâsının ve büyük kardeşi Harun’un yanına gitti. Bir gün gördü ki;
İsrailoğullarından biriyle bir Kıbtî kavga ediyor. Hazret-i Musa aralarına
girip ayırmak için Kıbtîyi itip hafifçe göğsüne vurdu. Kıbtî yere düşüp öldü.
Hazret-i Musa elinden böyle bir kazâ çıkmasına üzüldü. Firavun’un şerrinden
çekinip Mısır’dan ayrılarak Medyen’e gitti. Orada peygamber olan Şuayb
aleyhisselamla buluşup on sene Medyen’de kaldı ve Şuayb aleyhisselamın kızıyla
evlendi. Daha sonra Mısır’a gitmek üzere Medyen’den ayrıldı. Tur Dağına geldiği
sırada mekânsız olarak Allahü teâlâ ile konuştu. Kendisine ve kardeşi Harun
aleyhisselama peygamberlik verildi. Elindeki asânın yılan olması mucizesi ve
elini koynuna sokup çıkarınca bembeyaz olup ışık yayması mucizeleri verildi.
Sonra da Kur’ân-ı kerîm’de meâlen şöyle vahyedildiği bildirilmektedir:
“Bu iki mucize Firavun ve adamlarına karşı Rabbinin iki delîlidir. Doğrusu
onlar yoldan çıkmış bir millettir. Firavun’a git, doğrusu o azmıştır.” (Kasas
sûresi: 32-33)
• Hazret-i Musa Mısır’a varıp kardeşi Harun aleyhisselam ile görüşüp durumu anlattı. Firavun’a gidip onu dîne dâvet ettiler. İsrailoğullarını serbest bırakmasını istediler. Firavun ilâhlık dâvâsında bulunarak kabûl etmedi. Bunun üzerine Musa aleyhisselam elindeki asâsını yere bıraktı. Kocaman bir ejderhâ olup hareket etmeye başladı. Elini koynuna sokup çıkardı, eli bembeyaz göründü. Bu mucize karşısında şaşırıp kalan Firavun, durumu vezirlerine anlatınca "o sihirbâzdır" dediler. Hazret-i Musa; "Size gelen gerçeğe dil mi uzatıyorsunuz? Bu sihir değildir. Bu, her şeyin yaratıcısı olan Allahü teâlânın verdiği bir mucizesidir." diyerek onları îmâna çağırdı. Firavun ve adamları hazret-i Musa’nın sözlerini dinlemediler. Gösterdiği mucizelere inanmayıp sihirdir diye ısrâr ettiler. Firavun; “Ey Musa! Sihirbâzlığın ile bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin? Biz de sana sihir göstereceğiz. Bir vakit ve yer tâyin et.” diyerek ülkesindeki bütün sihirbâzları topladı. Musa aleyhisselam Allahü teâlâya dua ederek sihirbazlarla karşılaşmayı kabûl etti. Mısır halkı önünde sihirbazlarla karşı karşıya geldiler. Sihirbazlar ellerindeki ip ve sopaları yere attılar ve göz bağcılık ile bir takım yılanlar geziyor gibi gösterdiler. Bu sırada Musa aleyhisselam elindeki asâsını yere bırakıverdi. Mucize olarak dehşetli ve çevik bir ejderhâ olup sihirbazların yere attıkları ve yılan gibi gösterdikleri şeyleri yuttu. Bunu gören sihirbazlar; “Bu mutlaka insan gücünün dışında bir mucizedir.” dediler ve hazret-i Musa’ya îmân ettiler. Bu hâdise karşısında Firavun iyice azgınlaşıp zulmünü arttırdı. Musa aleyhisselama inananları şehit ettirdi. Hazret-i Musa’ya îmân etmiş olan kendi hanımı Âsiye’yi de şehit etti.
•
Firavun ve kavmi küfürde ve imansızlıkta ısrâr edince Allahü teâlâ onlara
çeşitli belâlar verdi. Önce şiddetli bir kuraklık oldu ve çetin bir kıtlığa
tutuldular. Sonra su baskını, çekirge, haşarât ve kurbağa istilâsına uğradılar.
Başlarına belâ geldikçe hazret-i Musa’ya gidip belânın kaldırılmasını ve îmân
edeceklerini söylediler. Fakat belâ kalkınca azgınlıklarına devâm ederek îmân
etmediler. Tekrar belâlar başlarına geldi. Buna rağmen îmân etmediler. Firavun
ve kavmine gönderilen bu belâlar Kur’ân-ı kerîm’in A’raf sûresinde
bildirilmektedir.
• Firavun ve kavmi, Musa aleyhisselamın gösterdiği mucizeler karşısında
İsrailoğullarının Mısır’dan gitmelerine izin verdi. Musa aleyhisselam bir vakit
tâyin ederek bir gece vakti bütün İsrailoğullarını toplayıp Mısır’dan çıktı.
Bunun üzerine Firavun izin verdiğine pişmân oldu. Derhâl askerini toplayıp
peşlerine düştü ve sabaha doğru onlara Kızıldeniz kenarında yetişti. Önlerinde
denizi, arkalarında düşmanı gören İsrailoğulları endişeye kapıldılar. Bu sırada
Allahü teâlâ Musa aleyhisselama meâlen: “Asân ile denize vur.” (Şuarâ
sûresi: 63) diye vahyetti. Hazret-i Musa bu emir üzerine asâsını denize vurdu.
Deniz hemen ikiye ayrıldı. Her bir tarafı yüksek bir dağ gibiydi. Önlerine çok
geniş ve kupkuru on iki tâne yol açıldı. On iki sülâle olan İsrailoğulları bu
yollardan yürüyüp karşıya geçtiler. Firavun, askerleriyle birlikte peşlerine
düşüp denizde açılan yola dalınca açılan yol kapanıp sular kavuştu. Firavun,
askerleriyle birlikte boğuldu.
•
Firavun boğulmak üzere iken “inandım” demişse de onun korkuya kapılarak
söylediği bu sözü kabul olunmadı. Bu hususta Kur’ân-ı kerîm’de meâlen
şöyle buyrulmaktadır:
“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve
düşmanlıkla arkalarına düştüler. Firavun boğulacağı anda, “İsrailoğullarının
îmân ettiğinden (Allah’tan) başka bir ilâh olmadığına inandım,
artık ben de Müslümanlardanım.” dedi.” (Yunus sûresi: 90) Ancak Allahü
teâlâ Firavun’un îmânını kabul etmedi ve ona Cebrâil aleyhisselam vâsıtasıyla
şöyle hitap buyurdu:
“Şimdi mi inandın, daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin.” (Yunus
sûresi: 91) “Biz de bugün seni cansız bedeninle denizden yüksek bir
yere atacağız ki arkadan geleceklere bir ibret olasın. Bununla berâber doğrusu
insanlardan birçok kimseler âyetlerimizden (ibret verici
mucizelerimizden) gâfildirler.” (Yunus sûresi: 92) Tefsîr
âlimlerinden Zemahşerî bu âyeti şöyle tefsir etmiştir: “... Seni deniz
kenarında bir köşeye atacağız... Cesedini tam, noksansız ve bozulmamış hâlde
çıplak ve elbisesiz olarak, senden asırlar sonra geleceklere bir ibret olmak
üzere koruyacağız.”
• Musa aleyhisselam Kızıldeniz’i geçtikten sonra İsrailoğullarını Ken’an
diyârına doğru götürdü. Yolda putperest bir kavmin yurduna uğradılar. Bu kavmin
mensupları öküz sûretinde yapılmış bir puta tapıyorlardı. Onların bu hâlini
gören İsrailoğulları onlara meyl ettiler. Hazret-i Musa’ya; “Yâ Musa! Onların
tanrıları gibi bize de bir tanrı yap.” dediler. Hazret-i Musa onlara; “Siz
câhil bir kavimsiniz. Allahü teâlâ size nîmet ve kurtuluş verdi. Allahü teâlâya
îmân ediniz, şirkten ve putlardan kaçınınız...” diye nasîhat etti.
• Allahü teâlâ Musa aleyhisselama bir kitap indireceğini vâdetmişti. Tûr Dağına
çıkması bildirildi. Musa aleyhisselam kardeşi Harun’u (aleyhisselam) yerine
vekil bırakıp kendisi Tûr Dağına gitti. Kırk gün Tûr Dağında kalıp ibâdet etti.
Vâsıtasız olarak Allahü teâlânın kelâmını işitti. Bu sırada Tevrat kitâbı
nâzil oldu.
• Musa aleyhisselam Tûr’da iken Sâmirî adında bir münâfık İsrailoğullarının
ellerindeki altınları topladı. Eriterek bir buzağı heykeli yapıp "İşte!
Sizin ilâhınız budur." diyerek İsrailoğullarını aldatınca buzağıya tapmaya
başladılar. Harun aleyhisselam her ne kadar nasîhat ettiyse de dinlemeyip ona
karşı çıktılar. Musa aleyhisselam Tûr’dan dönünce bu hâle çok gadaplanıp
Sâmirî’yi reddetti ve yaptığı buzağı heykelini yakıp denize attı. Sâmirî de
insanlardan ayrı ve uzak, vahşî bir şekilde, başkaları ona yaklaşamadığı gibi,
o da başkalarına yaklaşamaz hâlde yaşadı. Bu hâlde bulunan Sâmirî sahrâda
perişan bir hâlde helâk oldu. Harun aleyhisselama bu durumu sorunca; “Nasîhat
ettim dinlemediler. Az kaldı beni öldüreceklerdi.” dedi. Böylece hazret-i
Musa’nın gadabı geçti. Onlara, kendisine Tevrat’ın indirildiğini bildirdi.
İsrailoğulları da Tevrat’ta bildirilen hükümlerle amel etmeye başladılar.
Putlara tapmaktan vazgeçtiler. Şirkten kurtulup Allahü teâlâya îmân ve ibâdet
ettiler.
• İsrailoğulları Tih Sahrasında kaldıkları sırada Musa aleyhisselamın bildirdiklerine uymayıp yine taşkınlık gösterdiler. Musa aleyhisselamdan çeşitli isteklerde bulundular. Allahü teâlâ Musa aleyhisselamın duası üzerine Tîh Sahrasında susuz kalan İsrailoğullarına su ihsân etti. Allahü teâlânın emriyle Musa aleyhisselam asâsını yere vurup on iki tâne pınar fışkırıp İsrailoğulları içtiler. Allahü teâlâ onlara “selva” denilen bıldırcın eti ve “men” denilen kudret helvası ihsân etti. Nihâyet; “Biz bunları yemekten usandık. Bakla, soğan gibi hubûbat ve sebze isteriz” dediler. Bu nîmetlere karşı nankörlük yapan İsrailoğulları, Musa aleyhisselamın Ken’an diyârında bulunan Cebbâr (zâlim) kavimlerle harp etmeleri isteğini de kabul etmediler. Musa aleyhisselama; “Sen ve Rabbin cebbârlara karşı gidip savaş edin.” dediler. Musa aleyhisselamın akrabâlarından olan Karun, Musa aleyhisselama karşı iftirâda bulunduğu için malları ve servetiyle yerin dibine battı. İsrailoğulları böyle taşkınlıklar gösterdikleri için Allahü teâlâ onları kırk sene müddetle Tîh Sahrâsında kalmakla cezâlandırdı. Kırk sene müddetle Tîh Sahrâsında şaşkın ve perişan bir hâlde dolaşan İsrailoğulları, perişan hâlde telef oldular. Nihâyet aradan epey bir zaman geçip İsrailoğullarının çocukları itâatkâr ve savaşacak bir tarzda yetiştiler. Bu sırada Harun aleyhisselam da vefat etti.
•
Musa aleyhisselam İsrailoğullarını alıp Lut Gölünün güney tarafına getirdi.
Buradan da hareket ederek Üç bin Unk adında zâlim bir kralın ordusu ile savaş
yapıp gâlip geldiler. Böylece Şeria Nehrinin doğusuna sâhip oldular. Eriha
şehrinin karşısındaki dağa çıktılar. Buradan Ken’an diyârı gözüküyordu. Bu
sırada yüz yirmi yaşında bulunan Musa aleyhisselam vefat etti.
• Musa aleyhisselamın nerede vefat ettiği ve kabrinin nerede olduğu husûsunda
muhtelif rivâyetler vardır. Kudüs civârında veya Nebû Dağında olduğu bu
rivâyetlerdendir. Hazret-i Musa’nın şerîati (bildirdiği dîni) hazret-i İsa’nın
gönderilmesine kadar devâm etti. İkisi arasında gelen peygamberler hep Musa
aleyhisselamın şerîatı ile amel etmekle mükellef oldular. İsrailoğulları daha
sonra Tevrat’ı değiştirip hak dinden uzaklaşıp yetmiş bir fırkaya
ayrıldılar. Bunlara Yahudiler denilmiştir.
Henüz yorum yapılmamış.