-
Lise
-
12.Sınıf
-
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
-
Tasavvufi Yorumlar
-
12.3.2. İslam Düşüncesinde Tasavvufi Yorumlar Özet
12.3.2. İslam Düşüncesinde Tasavvufi Yorumlar Özet
2. İslam Düşüncesinde Tasavvufi Yorumlar
Tasavvufi yorumların farklılaşmasına bağlı olarak farklı tarikatlar ortaya çıkmıştır. Bu farklılaşmanın dini, tarihi ve sosyolojik nedenleri vardır.
I. Dinî nedenler: İnsanın gönlünde Allah (c.c.), insan ve doğa sevgisini uyandırmak; insanları bencillik, tamahkârlık ve kendini beğenmişlik gibi kötü huylardan sakındırmak; ibadete, kulluğa ve itaate yönlendirmek gibi çabalardır.
II. Tarihi nedenler: Fetihler, savaşlar, toplumsal kargaşalar gibi olaylardır. Bu tür olaylar zaman zaman tasavvuf öğretilerini öne çıkarmış ve onun yayılmasını sağlamıştır. İşgal altında olmak, doğal afetlere ve kıtlığa maruz kalmak gibi zor dönemlerde mutasavvıflar toplumların bu sıkıntılarla baş etmelerinde öncü roller üstlenmişlerdir.
III. Sosyolojik nedenler: Yeni fethedilen yerlerde İslam'ı benimsetmek ve yaygınlaştırmak; meslek gruplarını organize etmek, birbirlerinin haklarına saygılı olmayı öğretmek, anlaşmazlıklarını uzlaşma yoluyla çözmek gibi gayretlerdir.
Kültürümüzde etkili olan önemli tasavvufi anlayışlar:
Yesevîlik Ahmet Yesevi, Batı Türkistan'da bulunan Yesi şehrinin Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Pir-i Türkistan olarak anılmış ve Yesi'de (ö. 1166) vefat etmiştir. İlim öğrenmek için Buhara'ya gitmiş ve Yusuf Hemedani'den ilim tahsil etmiştir. Hocası Arslan Baba'nın vefatından sonra Yesi'ye dönüp pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Yesevilik, Ahmed Yesevî’ye nispet edilen onun görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşmuş ve Orta Asya'da etkin olmuş bir tarikattır. Onun başlıca eseri Divan-ı Hikmet adlı Türkçe manzum çalışmasıdır. Hikmet adıyla anılan Türkçe şiirleriyle İslam'ı ve tasavvufi düşünceyi Türkler arasında yaymaya çalışmıştır.
Kadirilik Kadirilik, Abdülkadir Geylani’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşup yaygınlaşmış tasavvufi akımdır. 1077 yılında Bağdat yakınlarındaki Geylan (veya Gîlân) eyaletinin Neyf köyünde doğmuş 1165’te Bağdat’ta vefat etmiştir. Kadirilik Endülüs’ten Malezya’ya kadar uzanan topraklarda yayılma imkânı bulmuştur. Gunyet’ut-Talibin ve Kibrit-i Ahmer en çok bilinen eserleridir. Bağdat’taki türbesi en meşhur ziyaret yerlerinden biridir. Kadiriliği ilk defa Anadolu’ya getiren, Hacı Bayram Veli’nin damadı Eşrefoğlu Rumi’dir. Eşrefoğlu, tarikatta “Pir-i Sani” diye anılır. Kadirilik İslam dünyasının en yaygın tarikatıdır.
Rifailik, Ahmet Rifai (ö.1182) tarafından kurulmuştur. Ahmed Rifaî’ye göre tasavvuf, baştan sona edepten ibarettir ve bütün edepler Hz. Peygamberin sünnetine tabi olarak elde edilir.
Rifailik’te tarikata giriş, belirli kurallara bağlı olarak gerçekleşir. Tarikata girmek isteyen kişi öncelikle tören eşliğinde şeyhe biat eder. Müritten ilk istenen şey şeriatın gereklerini yerine getirmesi ve bolca nafile ibadet etmesidir. Rifailere göre, Allah’a (c.c.) ulaşmak, nefsin tezkiyesiyle mümkün olur. Bunun için de dokuz aşamadan oluşan bir eğitim ve zikir programı uygulanır. Her bir merhaleye kendisine ait olan ayrı bir zikirle geçilir.
Mevlevilik
Mevlana Celaleddin Rumi 1207 yılında Horasan’ın Belh şehrinde doğmuş, ilk eğitimini âlim bir zat olan babası Bahauddin Veled’den almıştır. Konya ‘da (ö. 1273) vefat etmiştir. Mevlevilik, onun görüşleri çerçevesinde oluşan tasavvufi akımdır. "Divan-ı Kebir, Mesnevi, Fîhi Mâ fîh" başlıca eserleridir. Mevlana düşüncesinin temeli insan sevgisine dayanır. Mevlana, görüşü, düşüncesi, inancı ne olursa olsun herkese sevgiyle yaklaşılması gerektiğini savunur. Bu özelliği, onun bütün dünyada tanınmasına neden olmuştur.
Nakşibendilik Muhammed Bahauddin Nakşibend, 1318 yılında Buhara yakınlarındaki Kasr-ı Arifan köyünde dünyaya gelmiştir. Nakşibendilik, Muhammed Bahauddin Nakşibend’in görüşleri çerçevesinde oluşmuş tasavvufi akımdır. Anadolu, Türkistan ve Hindistan başta olmak üzere geniş bir coğrafyada taraftar bulmuş, pek çok insan tarafından benimsenmiştir. Halidiyye kolu günümüzde Nakşibendiliğin Türkiye'deki en yaygın koludur. Nakşibendîlikte cehri zikir, halvet ve semâ bulunmaz; bunların yerine gizli zikir vardır. Zikrin gizlice, kalpten yapılması esastır.
3. Alevilik ve Bektaşilik
Alevilik kavramı sözlükte; Ali’ye mensup, Ali taraftarı gibi anlamlara gelmektedir. Horasan ve Maveraünnehir bölgelerinde yaşayan Türkler, İslamiyeti kabul ettikleri sırada Hz. Peygamber ve onun ehl-i beytini yani Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i derin bir muhabbetle sevdiler. Bu taraftarlığın adına, Ali yanlısı anlamına gelen Alevi denildi.
Bektaşilik ise on beşinci yüzyılın sonlarında Hacı Bektaş Veli (ö. 1271) gelenekleri etrafında Anadolu'da ortaya çıkmış bir tarikattır. Anadolu’daki Alevîlerin önemli bir kısmı kültür olarak Bektaşî edep ve erkânına bağlıdır.
Alevilik-Bektaşilik kavramları çoğu kez birlikte kullanılır. Çünkü her ikisinde de Hz. Ali (r.a.) ve Ehl-i beyt sevgisi en önemli unsurdur. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) nübüvvetini, Hz. Ali'nin (r.a.) velayetini kabul eden, Kur'an'ı ve Ehl-i beyti esas alarak Hoca Ahmet Yesevî'nin ve Hacı Bektaş Veli'nin temel öğretisi olan “Dört Kapı Kırk Makam" ilkelerini uygulayan kimse Alevî-Bektaşî'dir.
Hacı Bektaş Veli
Hacı Bektaş Veli 1209 yılında Horasan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur. Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencisi Şeyh Lokman Parende’nin yanında yetişerek Yesevilik düşüncesinden etkilenmiştir. Horasan’dan çıkıp önemli İslam şehirlerini gezerek Anadolu’ya yerleşmiştir. Suluca Karahöyük'te (Nevşehir, Hacıbektaş) yaşamış, insanlara ahlaki davranışlarıyla örnek olmuştur.
Yesevî tarikatına bağlı olan Hacı Bektaş Veli, çalışmaya ve el emeğiyle geçinmeye önem vermiştir. Çobanlık yapmış, sade bir yaşam sürmüş, bazen bir mağarada uzlete çekilmiştir. İnsanlara İslam dinini, onların sevdiği bir üslupla anlatmış ve onların gönlünü kazanmıştır.
Alevîlik-Bektaşîlik, çeşitli kültürlerin ve tarikatların izlerini taşıyan, farklı düşünce ve anlayışları bütünleştiren bir tasavvufi yorumdur.
Alevî-Bektaşî Kültüründe Ocak Kültürü
Alevilikte dede, pir, rehber olarak din hizmetlerini yerine getiren kişilerin ailelerini, soylarını nitelemek üzere ocak kavramı kullanılır. Alevi-Bektaşi düşüncesini benimseyen kimselerin bu önde gelen ailelere (ocaklara) bağlı olması, Alevi-Bektaşilerin birlik ve bütünlüğünü güvence altına almıştır. Ocakzâde adı da verilen dedeler, bu ocak kültürü sayesinde bireylerin birbirine olan bağlılığını ve Aleviliğin gelecek nesillere ulaşmasını sağlamışlardır.
El Ele, El Hakk'a İkrarı
Cemevinde, cemaatin şahitliğinde talibin Pir'e verdiği bağlılık sözüne "ikrar verme" denir. Pir'e verilen bu söz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) verilen ikrar olarak yorumlanır. Ona verilen ikrar ise Yüce Allah'a verilen ikrar anlamına gelir. El ele el Hakka demek, Allah'a (c.c.) verilmiş söz demektir.
Dört Kapı Kırk Makam
Bektaşî erkânı tümüyle Hacı Bektaş Velînin Makalât adlı eserinde belirlediği dört kapı kırk makam esasına dayanmaktadır. Bu esaslar, Ahmet Yesevi’nin Fakrnâme'sindeki dört kapı kırk makam anlayışı ile birçok benzerlikler göstermektedir. Dört kapı: Şeriat, tarikat, marifet ve hakikattir. Bu kapılardan her birinin on makamı bulunmaktadır.
Cem ve Cemevi Cem, sözlük anlamı olarak toplanma, birleşme, birlik olma, bir araya gelme demektir. Cemevi ise, Alevîlerin dinî törenler için toplandıkları yerin genel adıdır. Cemevi aynı zamanda, cem ayininin yapıldığı yerdir. Bektaşilikte ise cemevi yerine “meydan evi” ifadesi kullanılmaktadır.
Âyin; kelime olarak tören, merasim, ibadet tarzı, usul anlamlarına gelir. Terim olarak ise çeşitli tekke ve tarikatların hareket ve musiki unsurlarını taşıyan dinî merasimleridir
Erkân; âdet, yol yöntem, usûl, âdap anlamlarına gelir. Terim olarak, cem evlerinde yapılan ayinleri ve bunların yapılma usullerini ifade eder.
Yılın belli zamanlarında yapılan pek çok cem bulunmaktadır. Cemler içeriklerine göre farklı isimler almaktadır. Farklı zamanlarda yapılan cem türlerinin hepsi, cemevinde ve dedenin huzurunda gerçekleştirilir. Cem her zaman yapılabilir. Bununla birlikte bazı durumlara özgü cemler de vardır.
Bunların en önemlileri şunlardır:
İkrar Cemi: Aleviliğe kabul için yapılan cem törenidir.
Görgü Cemi: Alevilikte yılda bir kez yapılan ve toplumda birlik beraberliğin sağlanması amacını taşıyan cem ayinidir.
Abdal Musa Cemi: Her yıl sonbaharda küskünlerin barıştırılması ve birliğin sağlanması amacıyla yapılır. “Birlik cemi” de denir.
Musahiplik Cemi: Musahip yani yol kardeşi olmak isteyen iki ailenin kurban kestikleri ve kardeş olmaya söz verdikleri cem ayinidir.
Düşkünlükten Kaldırma Cemi: Musahiplik ikrarı vermiş olan biri ona bağlı kalmayıp suç işlediğinde Pir'in talimatıyla "düşkün" ilan edilir ve topluluktan dışlanır. Ancak o kimse için pişmanlık kapısı açıktır. Hatasını anlayıp pişmanlık duyarsa yeniden cemaate kabul edilir. Cemaate yeniden katılmasının onuruna tören düzenlenir. Bu törene düşkünlükten kaldırma erkânı da denir.
Dardan İndirme Cemi: Vefat eden kimsenin ardından yapılır.
Alevilik – Bektaşilik’te Adap Erkân
Musahiplik
Alevilik-Bektaşilikte evli olan iki kişinin aileleriyle birlikte dedenin huzurunda kurban keserek hayat boyu “yol kardeşi” olmaya söz vermelerine musahiplik denir. Hz. Muhammed (s.a.v.), Mekke’den Medine’ye hicret edince Ensar ile Muhacirler arasında bir kardeşlik anlaşması yapmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.) de Hz. Ali ile kardeş olmuştur. Bektaşilikte “ikrar ve nasip alma” olarak ifade edilen musahiplik uygulaması İslam’ın ilk yıllarındaki bu olaya dayandırılmaktadır.
Razılık ve Kul Hakkının Sorulması
Alevilik-Bektaşilikte, üzerinde kul hakkı bulunan bir kimsenin ceme girmesi uygun bulunmaz. Bu sebeple cemin hemen başında dede, taliplere dönerek uyarılarda bulunur. Ardından dede “Birbirinizden razı mısınız? Birbirinize haklarınızı helal ediyor musunuz?” diye üç defa sorar. Böylece razılık ve kul hakkı sorulur. Herhangi bir kul hakkı varsa hak sahibine iade edilir ve helallik alınır.
On İki Hizmet:
Bir cem en az on iki hizmet yapıldıktan sonra tamamlanmış sayılır. Alevîlikte bu on iki hizmete ehil olanlardan her biri şu görevleri yaparlar.
1. Dede: Cemi yönetir.
2. Rehber: Dedenin ve ceme katılanların yardımcısıdır. Dedenin olmadığı zamanlarda onun yerine cemleri idare eder.
3. Gözcü: Rehberin yardımcısıdır. Cemde düzeni ve sükûneti sağlar.
4. Çerağcı (Delilci): Cemin başlangıcında çerağları uyandırır. Mum ya da farklı aydınlatma araçlarını yakarak ortamı aydınlatmakla sorumludur.
5. Zakir (Âşık): Cem esnasında tevhid, düvaz, mersiye ve miraçlamayı bağlama eşliğinde okur.
6. Ferraş (Süpürgeci): Cem yapılacak yerin temizliğinden sorumludur.
7. Sakka: İbriktar da denir. Cem sırasında el suyu döker.
8. Sofracı: Kurbancı veya lokmacı da denir. Kurban ve yemek işlerine bakar.
9. Pervane (Semahçı): Semaha öncülük eder.
10. Peyikçi (Haberci): Cemin yapılacağını insanlara duyurmakla görevlidir.
11. İznikçi (Meydancı): Cemin yapıldığı yerin düzenini sağlar.
12. Bekçi (Kapıcı): Cemin ve ceme gelenlerin güvenliğini sağlar.
Semah:
Alevi-Bektaşi cemlerinde ceme katılanların Allah’a (c.c.) sevgi ve bağlılık duygusuyla onun güzel isimlerinden herhangi birini anarak ayakta dönmesidir. Alevi-Bektaşiler, evrende bulunan her şeyin dönmesinden hareketle Allah’a (c.c.) olan aşk ve sevgilerini semahla ifade ederler.
Gülbank:
Alevilik-Bektaşilikte dua etmek önemli bir ibadettir ve dua, “gülbank” olarak isimlendirilir. Gülbank kelimesi, sözlükte gül sesi, bülbül şakıması anlamlarına gelmektedir. Gülbanklara başlarken “Bismişah”, bitirirken ise “Allah Allah” ifadeleri söylenir.
Hızır Orucu:
Alevilik-Bektaşilikte çok önem verilen Hızır orucu, Şubat ayının 13,14 ve 15. günlerinde tutulur. Hz. Ali ve Hz. Fatıma başta olmak üzere, Ehl-i beyt ailesinin tutmuş oldukları üç günlük oruç, onların yolundan gidenlere de örnek olmuştur. Alevi-Bektaşiler, Allah (c.c.) rızası için bu üç günlük orucu tutarlar ve arkasından da cemevinde toplanarak tutulan oruçların ve kesilen kurbanların kabulü için Allah’a dua ve niyazda bulunurlar.
Muharrem Orucu:
Muharrem kavramı sözlükte, kutsal olan, saygı duyulan, yasaklanan, haram kılınan şey anlamına gelir. Muharrem ayı hicri takvime göre senenin ilk ayıdır. Alevi-Bektaşiler bu aya büyük önem verirler. Bu ay boyunca Hz. Peygamber ve onun Ehl-i beytine salavat getirirler ve başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela’da şehit düşenler için mersiyeler ve dualar okurlar. Ayrıca bu ayda her türlü eğlenceye son verirler. Muharrem’in onuncu gününü yas günü kabul ederler. Bu ayın ilk on iki gününü oruçlu geçirirler. Hz. Hüseyin ve Ehl-i beytin aç ve susuz bırakılmasının anısına hürmet gereği su içmezler, tıraş olmazlar, aynaya bakmazlar, kurban kesmezler ve et yemezler. Akşamları oruç açımında cem evlerinde bir araya gelip, günün anlamı hakkında sohbet ederler.
Henüz yorum yapılmamış.