-
Lise
-
12.Sınıf
-
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
-
Tasavvufi Yorumlar
-
12.3.1. İslam Düşüncelerinde Tasavvuf Özet
12.3.1. İslam Düşüncelerinde Tasavvuf Özet
İslam Düşüncesi:
İslam âlimlerinin ve düşünürlerinin tarih boyunca Kur’an ve Sünnete dayanarak ortaya koyduğu fikir ve eserlerden meydana gelen birikime İslam düşüncesi denir.
İslam düşünce geleneğini oluşturan ilimler iki kısımda ele alınabilir.
1. Tefsir, Hadis ve Siyer gibi Kur’an, Sünnet ve Hz. Peygamberin hayatının anlaşılmasına yönelik ilimler.
2. Kelam, Fıkıh ve Tasavvuf gibi iman, amel, ahlak ve maneviyat konularının uygulanmasına ve karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik ilimler.
Tasavvuf:
Kökeni konusunda farklı görüşler olan tasavvuf, sözcük olarak kaba yünden elbise giymek; saf olmak ve ilk safta bulunmak gibi anlamlara gelir.
Terim olarak ise; ahlak esasları ve nefis terbiyesi üzerinde yoğunlaşarak İslam’ı yaşama biçimi olarak tanımlanır. İnsanı Allah’a yaklaştırmayı amaçlayan yolu ve bu yolda yaşanan manevi halleri ifade eden tasavvufu benimseyen kimselere sufi denir. Sufiler daha sonraki dönemlerde mutasavvıf olarak da adlandırılmıştır.
Mutasavvıflar, tasavvufun asli kaynağının Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamber ve sahabenin örnek yaşantısı olduğunu belirtirler
Bir ilim olarak Tasavvuf, diğer dinî ilimler olan fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi hicri 2. asırdan sonra sistemleşmeye başlamıştır. İslam dininin ahlaki ve manevi boyutunu inceleyen tasavvuf 5. yüzyıla kadar metodu, konusu ve kaynakları sistemleşmiş bir ilim haline gelmiştir.
II) Tasavvufla İlgili Bazı Kavramlar
Tasavvuf düşüncesini anlayabilmek için bilinmesi gereken başlıca kavramlar şunlardır:
İhsan: Allah’a (c.c.), O’nu görüyormuş gibi ibadet etmektir.
İhlas: Samimiyet, içtenlik, sözün öze uyması, davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetmektir.
Zikir: Allah kelimesini veya “la ilahe illallah” cümlesini kimi zaman belli sayıda söylemek ve sıklıkla tekrarlamaktır.
İrfan: Manevi ve ruhi tecrübe ile elde edilen bilgidir.
Marifet: Varlıkların hakikatini ve ilahi sırları tefekkür ve ilham yoluyla kavramaktır.
Fakr: Her zaman Allah’a muhtaç olunduğunun bilincinde olmaktır.
Züht: Az ile yetinmek, Allah rızasına ulaşabilmek için dünya nimetlerinden asgari seviyede yararlanmaktır.
Zahid: Dünyadan yüz çevirip, dinin emirlerine titizlikle riayet eden, takva sahibi ve mala, mülke değer vermeyen kişidir.
Tezkiye: Nefsi manevi kirlerden arındırmak, kusurlardan arıtıp temizlemektir.
Seyrüsülûk: Bir tarikata girmek, mürşide intisap etmek ve o tarikatın gereklerini yerine getirerek manevi bakımdan yol almaktır.
Mâsîva: İnsanı Allah’tan (c.c.) uzaklaştıran her şeydir.
Halvet: Yalnız olmak, yalnız kalmak demektir. Sufilerin dünyadan ve meşguliyetlerinden uzaklaşıp Allah ile baş başa kalmalarıdır.
Ayrıca Tasavvufa özgü çeşitli uygulamalar da vardır. Allah'a yaklaşmak için belirli zamanlarda ve belirli miktarlarda yapılan ibadetler evrad (zikirler) olarak isimlendirilir. Şeyhin ve müridin yapması gereken kurallar âdâb olarak ifade edilir. Topluluk hâlinde zikrin nasıl yapılacağı ile ilgili oluşturulmuş kurallara da erkân denir.
III) Tasavvufi Düşüncenin Oluşumu
Tasavvufi Düşüncenin Ortaya Çıkış Nedenleri:
Hz. Peygamberin vefatından sonra fetihlerle kazanılan maddi güç ve zenginlik bir takım toplumsal bozulmalara neden oldu. Bunun sonucunda bazı Müslümanlar Hz. Peygamberin sade yaşam tarzından uzaklaştılar. Bu değişimler karşısında kimi Müslümanlar Hz. Peygamberin ahlakının ve sade hayat tarzının örnek alınması gerektiğini vurgulamaya başladılar. Yardımlaşma, fedakârlık, cömertlik, kanaatkârlık, dürüstlük, merhamet gibi değerleri ön plana çıkarmaya çalıştılar. Bu anlayış zamanla tasavvuf düşüncesinin ortaya çıkıp gelişmesine neden oldu.
Tasavvufun ortaya çıkma sebepleri maddeler halinde şöyle sıralanabilir:
a) Kur’an-ı Kerim'de zühde verilen önem.
b) Hz. Peygamber ve sahabenin sade yaşantısı.
c) Ayet ve hadislerin züht eksenli yorumlanması.
d) Allah (c.c.) aşkı ve Allah’a (c.c.) çok kuvvetli bir sevgiyle bağlanma.
e) Vefatından sonra Hz. Peygambere duyulan özlem ve ihtiyaç.
f) Müslüman toplumda meydana gelen dinî, fikri, kültürel, siyasi ve ekonomik gelişmeler.
Züht dönemi, Hz. Peygamber zamanından başlayarak tasavvuf kavramının ortaya çıktığı hicri 2. asra kadar olan dönemi kapsar.
B. Tasavvuf Dönemi
Sufi ve tasavvuf kavramlarının kullanılmaya ve ilk sufilerin adlarının duyulmaya başlandığı döneme "Tasavvuf Dönemi" adı verilmektedir. Bu dönem hicri 2. asrın sonundan, tarikatların kurumsallaştığı döneme kadar olan yaklaşık dört asırlık bir zaman dilimini kapsar.
En önemli temsilcileri: Zünnûn Mısrî (ö. 858), Bâyezîd-i Bistâmî (ö. 874) Cüneyd-i Bağdadi (ö.908), Ma'ruf Kerhi (ö. 815) ve Gazzâlî (ö. 1111) dir. Bu dönem de tasavvufi düşünce ve uygulama kendine özgü terim, yöntem ve teorisiyle bir sistem haline gelmiştir.
C. Tarikat Dönemi
Hicri 6. asırdan itibaren tarikatların kurumsallaştığı ve sosyal hayatın bir parçası haline geldiği dönemdir. 12. ve 13. asırlarda Abdulkadir Geylani, Ahmet Yesevi, Ahmet Rifai ve Bahauddin Nakşibend gibi meşhur mutasavvıflar tarafından tarikat yapılarına dönüştürülmüştür.
İbn Arabi ve Mevlana da bu dönemin en önemli temsilcilerindendir.
IV) Tasavvufta Ahlak, Edep ve İnsan-ı Kâmil
Tasavvufi Düşüncenin Ahlaki Boyutu
Ahlak, sözlükte huy, seciye, tabiat, mizaç, karakter gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikler, huylar ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünüdür.
Edep ve İnsan-ı Kâmil Kavramlarının Tasavvufi Düşüncedeki Yeri
“Tasavvuf tamamen edepten ibarettir.” diyen ilk sufiler, insan hayatını ilgilendiren her konuda edep kurallar koymuşlardır. Daha sonra tarikatlar döneminde bu kurallar "âdâb ve erkân" tabirleriyle ifade edilmiştir.
İnsan-ı kâmil kelime anlamı itibariyle olgun insan demektir. İnsan-ı kâmilden kastedilen, ahlaki olgunluğa ulaşmış Müslümandır. Tasavvufta insan-ı kâmil olmak için nefsin 7 mertebeden seyrüsülûk etmesi yani geçmesi gerekmektedir:
Henüz yorum yapılmamış.