12.2.3. Horasan Anadoluda Ve Balkanlarda İslamın Yayılması Özet

Horasan, İran’ın kuzeydoğusunda yer alan coğrafi bölgenin adıdır. Müslümanlar tarafından, Hz. Osman devrinde fethedilmiştir. Bu bölge zamanla Müslüman Türklerin egemenliğine girmiştir.

Müslümanların Anadolu topraklarına gelmeleri Hz. Osman döneminde başlamış fakat Müslümanlar buralarda kalıcı olamamışlardır. .

• Tasavvuf ehli olan derviş, sufi ve erenler İslamiyet'in Horosan, Anadolu ve Balkanlar'da yayılmasında, özellikle sayıca çok kalabalık bir kesimi oluşturan göçebe Türklerin İslamlaşmasında etkili rol oynamışlardır.

• Anadolu’nun Müslüman yurdu olması ancak, 10. yüzyıldan sonra Türkistan ve Horasandan gelen Türkmen boylarıyla başlamıştır. Gelenler arasında bulunan âlimler ile Horasan erenleri bu topraklarda İslam’ı yayarak Selçukluların kuruluşu ve hâkimiyet sağlamalarında önemli rol oynamışlardır. Bu kişiler kurdukları ahilik teşkilatlarıyla Anadolu'nun İslamlaşmasına büyük katkı sağladılar. Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyetine giren Anadolu’da İslamiyet hızla yayılmış ve Balkanların İslamlaşmasının yolu açılmış, tekkelerde yetişen gazi, alperen ve dervişler, Balkanlarda İslam’ın yayılmasına öncülük yaparak fetihlere zemin hazırlamışlardır.

İslam’ın Horasan, Anadolu ve Balkanlarda yayılmasında ribatların, fütüvvet ve ahîlik anlayışının etkisi büyük olmuştur. • Abbasilerin ilk dönemlerinden itibaren Horasan ve Maveraünnehir’de çok sayıda ribat yapılmıştır. Sınır boylarında ve stratejik mevkilerde bulunan askerî amaçlı sağlam yapılar olan ribatlar, İslamiyet'in Maveraünnehir ve Horosan'da güç kazanmasından sonra yeni bir işlev kazandı. Askerî eğitim ve hazırlıkların yerini zikir ve dinî eğitim aldı. Ribatlar giderek birer tekke ve zaviyeye dönüşerek İslam’ı yayma faaliyetlerinin merkezî oldu. • Ticaret yolları üzerinde inşa edilen ribatlar da, İslamlaşmanın tamamlanmasından sonra kervanların yol güvenliğini ve konaklama ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik birer kervansaray olarak hizmet vermeye başladılar.

B. TÜRKLERDE İSLAM ANLAYIŞININ OLUŞMASINDA ETKİLİ OLAN ŞAHSİYETLER

1. Ebu Hanife (İmam-ı Azam)

Asıl adı Numan b. Sabit’tir. İslam dünyasının en önemli fıkıh (hukuk) âlimlerinin başında gelir. 699 yılında İslam dünyasının en önemli ilim merkezlerinden Kûfe’de doğmuş, 767 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Küçük yaşlarda Kur'an'ı ezberledi ve çok iyi bir öğrenim gördü. Zamanla kendisini fıkıh alanında geliştirdi. İmam-ı Azam'ın görüşleri İslam dünyasındaki en yaygın mezhep olan Hanefi mezhebinin temelini oluşturdu. Aynı zamanda ticaretle uğraşan Ebu Hanife, günlük hayatla ilgili fıkhi meselelere (ticaret, evlenme, boşanma, cezalar, icar, kira, satış, ibadetler, miras...) Kur'an, sünnet ve sahabelerin görüşlerinden faydalanarak akılcı çözümler getirdi. Akla ve içtihada verdiği önemle İslam’ın her çağa uygun, yeni yorumlara açık bir din olduğunu göstermiştir. Türklerin İslam anlayışlarının oluşmasında etkili olan şahsiyetlerin başında gelir. İslam hukuku (fıkıh) alanındaki çalışmalarını öğrencileri İmam Muhammed, İmam Ebu Yusuf ve İmam Züfer sistemleştirmişlerdir. Hanefi mezhebi Müslüman Türk dünyasında en çok benimsenen mezheptir.

Önemli eserleri: İtikadi (inançla ilgili) konularda yapılan tartışmalara cevap ve savunma niteliği taşıyan Fıkhul Ekber ve el Âlim vel Müteallim.

2. Cafer-i Sadık

Caferilik mezhebinin kurucusu olup soyu baba tarafından Hz. Ali’ye, anne tarafından Hz. Ebu Bekir’e dayanmaktadır. 702 yılında Medine’de doğmuş ve yine Medine’de 765 yılında vefat etmiştir. Cafer-i Sadık, hadis ilminde otorite olarak kabul edilmiştir. İmam Malik ve Ebu Hanife ile görüş alışverişinde bulunmuş, fazilet ve takvasıyla tanınan bir kişi olmuştur.

Hilafet tartışmaları ve iç kargaşanın hüküm sürdüğü Emevi ve Abbasi dönemlerinde yaşamış fakat siyasetten uzak durarak ilmî çalışmalara ağırlık vermiştir. Şii mezhebince masum on iki imamdan altıncısı olarak kabul edilir. Dinî görüşleri zamanla sistemleşerek Caferilik mezhebi ortaya çıkmıştır.

Caferilik mezhebi on iki imama inanmayı inanç konuları kapsamında değerlendiren bir mezheptir. Caferilik ekolüne göre; Kur’an-ı Kerim, ilk ve en önemli kaynaktır. Sünnet konusunda diğer mezheplerden farklı olarak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetinin yanı sıra, masum (günahsız) olarak kabul ettikleri on iki imamın söz ve fiillerini de sünnet olarak değerlendirirler.

3. İmam Maturidi:

Ebu Mansur b. Muhammed Maturidi, 852 yılında Özbekistan’ın Semerkant şehrine bağlı Maturid köyünde doğmuş, 944 yılında Semerkant’ta vefat etmiştir. Kelam, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi alanlarında eserler vermiştir. Türklerin din anlayışı ve dinî düşünce tarihi açısından Maturidi’nin Kitâbu’t-Tevhîd ve Te’vîlâtü’l Kur’an adlı eserleri önemlidir. Maturidi bu eserlerinde daha önce kullanılmayan akli ve nakli temellendirmeler yapmış, Kelam’a bir bilim hüviyeti kazandırmıştır. İtikat (inanç) konularında Ebu Hanife’nin görüşlerini temel kabul etmiş, onun görüşlerini geliştirerek ehl-i sünnetin inanç konularını sistemleştirmiştir. Maturidi’nin görüşleri çerçevesinde oluşan Maturidilik; Türkiye, Balkanlar, Orta Asya, Çin, Hindistan, Pakistan ve Eritre’de yaşayan Müslümanların çoğunluğu tarafından benimsenmiştir.

4. İmam Şâfii:

Muhammed b. İdris eş-Şafiî, 767 yılında Filistin'in Gazze şehrinde doğmuş, 820 yılında Mısır’da vefat etmiştir. İlim öğrenmek maksadıyla Mekke, Medine, Yemen, Mısır ve Bağdat’ta bulunmuş ve ilmî tartışmalara katılmıştır. Maliki mezhebinin öncüsü İmam Malik ve Ebu Hanife’nin önde gelen öğrencisi İmam Muhammed’den dersler almıştır. Böylece hem Maliki mezhebinin hem de Hanefi mezhebinin usulü hakkında derin bir bilgiye sahip olmuştur. İmam-ı Şafii Abbasiler döneminde yaşadı. Bu dönemde Yunan, Hint ve İran kültürüne ait eserlerin Arapça'ya tercüme edilmesi, bunun sonucunda bazı felsefe akımlarının İslam toplumunda fikrî kargaşalıklar oluşturması üzerine İmam Şafii bu karışıklıklara son vermek amacıyla ilk hukuk metodolojisi olan "Risale" isimli eserini yazdı. Bu eser, aynı zamanda Şafii mezhebinin temellerini oluşturur. En tanınan eseri ise Kitabul Umm.

5. Ebul Hasan el-Eş'ari:

Ebu’l-Hasen Ali b. İsmail el-Eş’ari, 874 yılında Basra’da doğmuş, 936 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. İslami ilimlerde birçok eser vermiştir. Asıl şöhretini ise kelam ve itikadi mezhepler sahasında yaptığı çalışmalarla kazanmıştır. Önceleri Mutezile mezhebinin görüşlerini benimsemiş ancak zamanla gereğinden fazla akılcı bulduğu bu anlayışı terk etmiştir. Kur’an ve sünneti aklın verileriyle yorumlayarak ehl-i sünnet çerçevesinde yeni bir anlayış oluşturmuştur. O, inanç konularını aklın ilkeleriyle savunmuş, vahiy ile akıl arasında orta bir yol benimsemiş, Kur'an ve sünneti ön plana çıkarmış ve bu metodu Irak'ta büyük yankı uyandırmıştır. İmam Eş'ari'nin görüşlerine dayanan Eş'ari mezhebi, Nizamü’l-Mülk’ün kurdurduğu Nizamiye medreseleri vasıtasıyla geniş bir alana yayılmıştır

6. Ahmet Yesevi:

1093 yılında, bugün Kazakistan sınırları içinde kalan Sayram kasabasında doğmuş, 1167 yılında ömrünün büyük kısmını geçirdiği Türkistan’ın Yesi şehrinde vefat etmiştir. İlk eğitimini Arslan Baba'dan aldı. Sonra da dönemin önemli ilim merkezlerinden Buhara'ya gitti ve orada Yusuf Hemedani'den ilim tahsil etti. Merv, Semerkant, Herat gibi şehirleri dolaşarak dersler verdi. 1140 yılından sonra memleketi Yesi'ye dönüp ders vermeye başladı. Birçok öğrenci yetiştirdi. Pîr-i Türkistan lakabıyla da tanınır. Türkler arasında İslamiyet’in ve tasavvufun yayılmasındaki önemli rolü nedeniyle Türk tasavvuf geleneğinin öncüsü kabul edilmiştir. Hoca Ahmet Yesevi insanlara İslam'ın ilkelerini anlatırken "hikmet" adı verilen şiirlerini kullandı. Sade, akıcı ve anlaşılır bir Türkçeyle yazdığı şiirleri, Türk halkının İslam'ı anlayıp öğrenmesinde çok etkili oldu. Sade bir Türkçe ile verdiği nasihatleri kendisinden sonra Divan-ı Hikmet adlı kitapta toplanmıştır. Özbekler, Kırgızlar ve Volga Türkleri arasında elden ele dolaşan bu kitap Türk tasavvuf edebiyatının en önemli eserlerindendir. Onun düşünceleri etrafında ortaya çıkan tasavvufî yoruma Yesevilik adı verilmiştir. Yesevilik düşüncesi Orta Asya'dan Anadolu'ya, oradan Balkanlar'a kadar geniş bir coğrafya'da yayılmıştır. İslam hukuk kuralları ile tarikatı bir araya getirmesi nedeniyle birçok tarikatı etkilemiştir.

7. Mevlana Celaleddin-i Rumi:

Asıl adı Muhammed Celaleddin'dir. Günümüzde Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan bölgesindeki Belh şehrinde 1207 yılında doğdu. Belh şehrindeki Moğol İstilası'ndan sonra ailesiyle Nişabur’a gitti. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın davetiyle Konya’ya yerleşti. 1273 yılında vefatına kadar burada yaşadı.

Mevlânâ’nın görüşleri kendisinden sonra Mevlevilik adıyla sistemleşerek günümüze kadar ulaşan bir tarikat haline gelmiştir. Mevlana âlim, sufi ve şairlik özelliklerine sahip biridir. Çocukluğunda babasının yanında başladığı öğrenimini daha sonra gittiği Halep ve Şam’da sürdürmüştür. İlk tasavvufi eğitimini de babasından almıştır. Mevlana’daki dinî tasavvufi düşüncenin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir.

Türk İslam kültürünün en önemli eserleri arasında yer alan Mesnevi tasavvuf düşüncesinin ana konularını manzum şekilde işler. Mevlânâ’nın Mesnevi başta olmak üzere, Divan-ı Kebir, Mecalis-i Seb’a, Mektûbât ve Fîh-i Mâ-Fîh adlı eserleri hem İslam dünyasında hem de batı dünyasında tanınmaktadır.

Onun hakkındaki çalışmalar ve eserlerinden yapılan tercümeler vasıtasıyla görüşleri bugün dünyada geniş bir kitleyi etkilemiştir. Mevlana, sahip olduğu insan sevgisi ve engin hoşgörüsü ile herkesin sevgisini, saygısını kazanmıştır.

8. Ahi Evran:

Asıl adı Mahmut b. Abbas olan Ahî Evran, 1171 yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafında bulunan Hoy kasabasında doğmuştur. Ahi Evran’ın çocukluğu ve ilk tahsil devresi memleketi olan Azerbaycan’da geçmiş olsa da gençliğinde Horasan ve Maveraünnehir’e giderek o yörede dersler almıştır. Bu arada Âlim Fahrettin Razi’den akli ve naklî ilimleri öğrenmiştir. 13. yüzyılda Asya’dan gelerek Anadolu’da birçok şehri dolaştıktan sonra Kırşehir’e yerleşmiştir. Ahilik teşkilatının yayılmasında önemli hizmetler yapan mutasavvıflardan biri olan Ahi Evran bu teşkilatın piri kabul edilir. Ahî Evran’ı Türkler arasında önemli kılan şey ahîlik teşkilatını kurumsallaştırması olmuştur.

Özellikle 1. Alâeddin Keykubad’ın destek ve yardımıyla, bir taraftan tasavvufi düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde şeyh mürit ilişkilerini düzenlemiştir. Diğer taraftan iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadi hayatı düzenleyen ahiliğin Anadolu’da kurulup gelişmesinde büyük rolü olmuştur. Ahi Evran, otuz iki çeşit esnafı teşkilatlandırarak Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında İslam medeniyetine katkılar sunmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi’nin kayın pederi Şeyh Edebâli bir ahi şeyhidir.

9. Hacı Bektaş Veli:

Horasan erenlerinden olup asıl adı Muhammed’dir. 1247 ‘de Nişabur’da doğmuş, tasavvufi eğitimini aldıktan sonra Anadolu’ya gelip Sulukaracahöyük’e (Hacıbektaş, Nevşehir) yerleşmiş, vefat ettiği 1337 yılına kadar burada yaşamıştır. Ölümünden sonra Hacı Bektaş-ı Veli diye şöhret bulmuştur. Görüşlerini esas alan tasavvufi yoruma daha sonraları Bektaşilik adı verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında yaşayan Hacı Bektaş’ın sınır boylarındaki Türkmenler üzerinde önemli etkisi olmuştur. Osmanlı yönetimi, Hacı Bektaş Veli’nin asker üzerindeki olumlu etkisini görerek Yeniçeri Ocağını ona bağlamıştır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin daha çok Hoca Ahmet Yesevi’den ve İbn Arâbî, Mevlana, Ahi Evran, Yunus Emre gibi mutasavvıflardan da etkilendiği görülmektedir. Dervişler arasında Hacı Bektaş-ı Veli’nin ve düşüncelerinin önemini gören Osmanlılar, Yeniçeri Ocağının piri olarak onu seçmişlerdir. Böylece Hacı Bektaş-ı Veli’nin düşünce sisteminden esinlenilen Bektaşilik, Yeniçeri Ocağı aracılığıyla güçlenmiştir. Onun insan eğitimi ve nefis terbiyesine dair en önemli öğretisi “eline, diline, beline sahip ol” düstûrudur.

Hacı Bektaş’ın en bilinen eserleri Makâlât, Besmele Tefsiri ve Kitabu’l-Fevâîd’dir

10. Yunus Emre:

13. yüzyıl ortalarından 14. yüzyıl başlarına kadar Orta Anadolu’da yaşadığı tahmin edilmektedir. Mürşidi Tapduk Emre’nin dergâhında yetişen Yunus Emre, düşünce ve eylem bakımından Ahmet Yesevi ekolünün Anadolu’daki bir devamı kabul edilmiştir.

Şiirlerini sade bir Türkçe ile söyleyen Yunus; kullandığı kelimeler ve ifade kalıpları, bunlara yüklediği anlamlar ve mecazlar ile Anadolu Türkçesinin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır. Türk tasavvuf edebiyatının en bilinen şiirleri ona aittir. Bir derviş şair olarak Yunus Emre; şiirlerinde ilahî aşk, merhamet, kendini bilme, kardeşlik, ölüm ve hesap konularını işlemiştir. “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” diyerek her şeyin temeline sevgiyi koymuştur. Yunus Emre’nin şiirlerinin toplandığı Divan ile tasavvufi nasihatlerden oluşan Risalet’un-Nushiyye adlı eserleri tasavvuf/tekke edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir.

11. Sarı Saltuk:

13. yüzyılda yaşadığı bilinen Sarı Saltuk, Anadolu ve Balkanların Türkleşmesine katkısı sebebiyle menkıbelere konu olmuş; kaynaklarda mücahit-gazi, gazi-derviş, alperen, mübarek zat, ermiş gibi sıfatlarla anılmıştır. Sarı Saltuk hakkında Ebülhayr Rûmî, Saltukname adlı bir eser kaleme almıştır.

Anadolu ve Balkanlar’da İslam’ı tebliğ (irşat) amacıyla Dobruca’daki Sarı Saltuk tekkesi ile Kaligra’daki Sultan tekkesini bizzat açmıştır. Kendisinden sonra adına açılan pek çok tekke ve zaviye olduğu da bilinmektedir.

Sarı Saltuk’un adına ölümünden sonra açılan tekkeler Babaeski’deki Eski Baba Tekkesi ile Kütahya Şeyhlü’deki Sarı Selcük Tekkesidir. Sarı Saltuk’un; Kalliakra (Bulgaristan), Babadağı (Romanya), Blagay (Hersek), Ohri (Makedonya), Kruya (Akçahisar/Arnavutluk), Rumeli Feneri (İstanbul), Babaeski (Edirne), Bor (Niğde), Diyarbakır, Tunceli ve İznik gibi merkezlerde olmak üzere pek çok türbesi bulunmaktadır.

12. Hacı Bayram-ı Veli:

Hacı Bayram Veli, 1340 yılında Ankara’da doğmuş ve 1430 yılında burada vefat etmiştir. Anadolu’da ilk tasavvuf teşkilatı kabul edilen Bayramiye tarikatının şeyhidir. Tasavvufa yönelmeden önce gençlik yılları boyunca tefsir, fıkıh, hadis, matematik, astronomi, felsefe, edebiyat ve dil dersleri almış, Ankara’da Kara Medresede müderrislik (profesörlük) yapmıştır. Tasavvuf ile diğer ilimleri birleştirerek yeni bir bakış açısı oluşturmuştur.

Osmanlı padişahlarından I. Murat, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet ve II. Murat dönemlerine tanıklık etmiştir. Anadolu’da siyasi, dinî, ahlaki ve sosyal düzensizliğin artması, Hacı Bayram Veli’nin müderrisliği bırakıp halkın arasına girmesinde ve tasavvufa yönelmesinde etkili olmuştur. Tasavvuf terbiyesini Kayseri’de Şeyh Hamid-i Veli’den (Somuncu Baba) alan Hacı Bayram, Anadolu’nun dinî ve ahlaki yapısının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Hacı Bayram-ı Veli, toplumun problemlerine çözüm amacıyla yoksullara ve ilim talebelerine yardım faaliyetleri yapmıştır. Zekât ve sadakaları toplar sonra da onu ihtiyaç sahiplerine ulaştırırdı. Anadolu Türk birliğinin kurulmasında ve Anadolu’nun ekonomik açıdan gelişip kalkınmasında önemli bir rolü olmuştur

Yorumlarınız (0)

Henüz yorum yapılmamış.

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

Yorum Yap
  • Lise
  • 12.Sınıf
  • Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
  • Anadolu'da İslam
  • 12.2.3. Horasan Anadoluda Ve Balkanlarda İslamın Yayılması Özet
Whatsapp İletişim Hattı